BİR KATLİAMIN ANATOMİSİ : SİVAS

16 yıl önce gerçekleştirilen gerici başkaldırının ardından acılarımız benliğimizde tazeliğini hâlâ koruyor.

BİR KATLİAMIN ANATOMİSİ : SİVAS
08 Temmuz 2009 Çarşamba 00:00

1993 Haziran ayında Sivas’ta bazı yerel gazetelerin izlediği yayın politikasından tutun, sökülüp hazırlanmış kaldırım taşlarına kadar (benzin bidonlarını taşıyan resmi görevlileri de es geçmemek lazım) katliamın kontrolsüz ve bilinçsiz bir kalabalığın hareketi olmadığı anlaşılmaktadır. Sosyoloji’de "adi kalabalıklar" olarak adlandırılan bu kitlenin gerisinde organizatörler, organizatörlerin içinde de tahrikçilerin bulunduğu gün gibi aşikardır.

Bütün bunlara, daha katliamın hangi şehirde olduğundan bihaber başbakan ve ortağı pısırık sosyal demokratların(sözde demokratlar) Ankara’dan, yanan otelin yükselen dumanlarını tren dumanına benzetmiş edasıyla sadece izlemesini de eklersek, bu kara fotoğraf için kimin deklanşöre bastığını, kareleri kimin tamamladığını da çabuk anlarız.

Sivas katliamını değerlendirmek, ne sadece belli bir inanç kesimini yüceltmeyi gerektirecek kadar sığ, ne de din düşmanlığına malzeme hazırlanmasına olanak verecek kadar basit bir konudur. Katliamı düşünce özgürlüğünün önünde bir set, emek mücadelesine karşı bir gözdağı olarak görmekte fayda var. Eleştiren, tartışan farklı inanç ve düşünce gruplarının oluşturduğu bir toplum yerine işin kolayına kaçıp beğenilmeyeni, kendisine göre yanlış bulunan her şeyi gözünü karartıp ortadan kaldırmaya çalışan insan yığınları. İşte bu geri düşünceyle mücadele eden insanlar öldürüldü bu katliamda. Öldürülen Anadolu uyanışının neferleriydi.

Katliam sonrasında yaşananlar da ikinci bir katliam havası yarattı adeta. Suçluların duruşma salonundaki rahat tavırları, katliamın yargılanan piyonlarının avukatlığını bir dönem adalet bakanlığı yapmış şahsın üstlenmiş olması, katliamı normal, hoş göstermeye çalışan çevrelerin Aziz Nesin ismini katliamın sebep-sonuç ilişkisinin merkezine oturtması ve yargıyı da bu yönde etkilemesi…

Farklı olan, yanlış gelen her şeyden tahrike kapılıp birbirimizi mi yakalım? Ya da herkes aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri hissetsin.

"Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller" sözü kamu binalarının duvarlarında bir dekor görevi görsün öyle mi?

Alevi açılımı, cem evlerinin ibadethane statüsüne getirilmesi düşüncesi, diyanetten farklı mezheplere pay ayrılması ilk etapta "gedik" kalmış laikliğin onarımı olarak gösterilmeye çalışılsa da basit bir "oy avcılığı" olduğu her şekliyle anlaşılmaktadır. Sivas’ta yapılan anmaya hükümetten hiçbir temsilcinin katılmamış olması da yukarıda bahsi geçen "oy avcılığı" görüşünü kanıtlar nitelikte.

Tartışan, birbirini eleştiren ama yok etmeye çalışmayan, ortak sorunlar için fikir üreten, ortak çözüm yolları bulan farklı inanç ve düşüncedeki halk yığınlarının birliği yine bu yığınların alınteri üzerinden varlığını idame ettirenler için her zaman potansiyel bir tehlikedir. Bu yüzdendir ki inançlar arasında çatışma yaratmak, onları bölmek onların daha kolay yönetilmesini anlamına gelir. Çorum, Maraş ve Sivas’taki tertip bunun somut örnekleridir.

Egemen güçlerin, birleşik halk muhalefetine karşı 70’li yılların sonlarında keşfettiği "yeşil kuşak projesi" yöntemi ile dinsel ve inançsal farklılıkları, toplumsal düzeni sağlamada kimi zaman birini diğerine üstün kılma politikası çok sık kullanılmıştır.

Ülkemiz, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, bunun doğal sonucu olarak da çok kültürlülüğü üzerinde barındırmış ve barındırmakta olan bir coğrafyadır. Bu özelliğiyle deyim yerindeyse her zaman "perdenin arkasındakilerin" sinsi planlarının birincil konusunu da teşkil etmiştir. Halkın günlüğü, ne inançların birbiri üzerine üstünlüğü ne de suni darbe tartışmalarıdır. İşsizlik, açlık tehlikesi ve insanca yaşamak beklentisi her türden inanca sahip insanların birincil gündemidir. İşte bu gündemi unutturmaya çalışanlara, sözüyle, sazıyla, kalemiyle, resmiyle, onurluca direnen aydınlara karşı tutumumuz onları yakmak değil korumak olmalıdır.

ANADOLU’YA AĞIT

Uyansın dedikçe uykuya daldın
Yanar Anadolu’m sana yanarım
Uygarlık yolunda hep geri kaldın
Yanar Anadolu’m sana yanarım
Dostluk köprülerin yıkılır oldu
Zalimin zulmüne bakılır oldu
Ozanın, yazanın yakılır oldu
Yanar Anadolu’m sana yanarım

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.