Uykuda solunum bozukluğu

Özel Optimed Hastanesi Nöroloji Uzmanı Uzm.Dr. Nurdoğan Yavuz, uykuda solunum bozukluğu hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu

Uykuda solunum bozukluğu
04 Eylül 2015 Cuma 17:28

 HORLAMA ŞİDDETLENİR

Nurdoğan Yavuz yaptığı açıklamada, “Uyanıkken solunum problemi olmayan ya da uyanık durumda yakınmaları hafif düzeydeyken uykuda aşırı derecede şiddetlenen bir grup hastalık bu ana başlık altında değerlendirilmektedir. Horlama, nefes alma sırasında havanın dar bir alandan geçerken, çevresindeki yumuşak dokuların titreşimiyle ortaya çıkan sestir. Darlık arttıkça doğal olarak horlama da şiddetlenecektir. Horlamayı oluşturan darlık, sanılanın aksine sadece burundaki bir patolojiyle değil, genellikle üst solunum yolunun dil arkasında ve yutak çevresindeki bölümünün daralmasıyla ilişkilidir” diye konuştu.

HAYATI TEHDİT EDECEK KOMPLİKASYONLAR GELİŞTİRİYOR

Nurdoğan Yavuz konuşmasının devamında ise, “Kesintisiz, yani solunum düzensizliğinin eşlik etmediği horlamanın, uykuda bölünme oluşturmuyorsa hastaya herhangi bir zarar vermediği düşünülmektedir. Bu tür horlamaya, basit horlama diyoruz. Burada, gürültüden dolayı çevrenin, özellikle de eşin rahatsız olması ve uykusunun bölünmesi söz konusudur.

Basit horlama başlangıçta pozisyoneldir; yani sırtüstü pozisyonda ortaya çıkar. Kilo aldıkça üst solunum yolundaki darlığın artmasından dolayı her pozisyonda horlama olur. Uykuyla ilgili solunum bozuklukları, özellikle de uyku-apne sendromu, uykuda yüzlerce kez nefes durmasına ve kanda oksijenin düşmesine neden olarak hayatı tehdit edecek komplikasyonlar geliştiriyor” dedi.

YETERLİ OKSİJEN ULAŞAMAZ

Tıkayıcı Uyku-Apne Sendromu hakkında da bilgi veren Dr.Yavuz, “Apne nefes durması demektir. OSAS, üst solunum yollarındaki (horlamada olduğu gibi özellikle dil arkası ve yutak çevresindeki) darlığın ileri boyutta olduğu durumlarda, uykunun başlamasıyla birlikte yumuşak dokuların gevşemesi ve nefes alma sırasında oluşan negatif basınç dolayısıyla solunum yolunun tıkanması, böylece ağız ve burundan hava girişinin en az 10 saniye süreyle engellenmesiyle karakterize ciddi bir hastalıktır. Nefes durmaları gece boyunca sık olarak (bazen yüzlerce kez) tekrarlar, her biri ortalama 20–40 saniye sürelidir, şiddetli olgularda bu süre iki dakikadan fazla olabilir! Nefes durmaları sırasında kandaki oksijen miktarı önemli ölçüde azalır, dolayısıyla kalp, beyin ve diğer organlara yeterli oksijen ulaşamaz” ifadelerini kullandı.

HASTA BOĞULMA HİSSİYLE UYANABİLİR

Solunum problemleri uykuda oluştuğu için hastanın kendisinin durumdan haberdar olmadığını sözlerine ekleyen Nurdoğan Yavuz, “Durumu hemen daima hastanın eşi veya yakınları fark eder. En belirgin bulgu horlamadır. Hastaların hemen tamamı çok şiddetli biçimde horlarlar. Hasta düzenli şekilde horlarken aniden sesi kesilir. Hastanın yakınları, önce bu durumun farkına varırlar. Nefes durması sırasında diyafram adı verilen ve akciğerlerin altında yer alan kas, kasılmaya devam ettiği için, karın ve göğüs hareketleri devam eder. Bu yüzden hava girişinin durduğunu, dışarıdan izleyen birinin ilk anda anlaması zordur. Yukarıdaki tıkanıklığı yenmek için diyafram gittikçe daha fazla kasılır, karın ve göğüs hareketlerinin genliği artar ve bir noktadan sonra bu artmış solunum eforuyla tıkanıklık yenilince hasta öncekinden daha şiddetli bir ses çıkararak (adeta kükrer gibi) tekrar solumaya başlar. Bu esnada kısa bir uyanıklık olur, ancak bu uyanıklık elektrofizyolojik düzeyde kaldığından hasta bunu hatırlamaz. Uyku devam ettiğinde, kısa bir süre sonra olay aynı biçimde yeniden başlar; bir kısır döngü halinde gece boyunca uyku-solunumun durması-tekrar başlaması-kısa uyanıklık-uykuya dalma şeklindeki epizotlar yüzlerce kez yinelenerek devam eder. Solunum durmalarının uzun sürmesi bazen hasta yakınlarını telaşlandırarak onu uyandırmaya zorlar. Bazen de hasta boğulma hissiyle uyanabilir” ifadelerine yer verdi.

İŞ VE TRAFİK KAZALARI MEYDANA GELEBİLİR

Hastalığın ilk ve en belirgin semptomunun gündüz aşırı uykululuk hali olduğunu ifade eden Yavuz şöyle devam etti; “Hastanın, gece boyu sık olarak tekrarlanan solunum durmaları yüzünden, çok sayıda kısa uyanıklıklarla bölünmüş ve bir türlü derinleşemeyen, dolayısıyla dinlendirici olmayan kalitesiz bir uykusu vardır. Hasta uyanıklıklarını hatırlamadığından ve gece olup bitenlerden habersiz olduğundan, deliksiz uyuduğunu sanır. Ancak durum böyle değildir. Hasta ne kadar uzun süreyle uyursa uyusun, sabah hiçbir şekilde dinlenmiş kalkamaz. Gün içinde sürekli isteksiz, yorgun, halsiz, enerjisini yitirmiş durumdadır. Başlangıçta istirahat halindeyken (iş yapmadan otururken, toplantılarda, gazete okur veya TV izlerken vb.), özellikle öğleden sonraları ve akşamları, mücadelede zorlandığı uyku atakları hatta fırsat buldukça uyuklamalar (kestirmeler) başlar. Bu kestirmeler önceleri birkaç dakika sürer, zamanla ortam uygun olduğunda ya da hafta sonu 1–2 saat sürebilir; ancak süresi ne olursa olsun dinlendirici değildir, hatta uyanınca hasta kendini sersemlemiş hisseder. Hastalık ilerleyince uykululuk o derece artar ki, hasta kendini uygun olmayan ortamlarda bile (sinema-tiyatro gibi toplu yerlerde, iş görüşmesinde veya misafirlikte, hatta telefonla konuşurken ve en önemlisi direksiyon başında) uyuklamaktan alıkoyamaz. Önemli iş ve trafik kazaları meydana gelebilir”

UYKU BOZUKLUKLARI MERKEZİNE BAŞVURULMALI

Dr.Nurdoğan Yavuz konuşmasının devamında ise, “Yukarıda belirtildiği gibi şiddetli horlamayla birlikte gündüz aşırı uykululuk hali, en dikkat çekici ve önemli bulgudur. Bunun yanında, aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tamamı mevcutsa, bir dakika bile kaybetmeden bir uyku bozuklukları merkezine başvurma zamanı gelmiş demektir! Sabah şiddetli ağız kuruluğu ile uyanma, Sabah baş ağrıları, Eskiye oranla daha sinirli ve daha tahammülsüz olma, Anksiyete, Konsantrasyonu sürdürmede güçlük, Çocuklarda okul başarısının düşmesİ, Unutkanlık, Eskiden olmadığı halde gece bir veya daha fazla kez tuvalete kalkma, Yine eskiye oranla belirginleşen ve iklim şartlarıyla açıklanamayan gece terlemeleri ve Cinsel istekte azalma, (erkekte) iktidarsızlık” dedi.

GECE GELİŞEN İNME RİSKİ ARTMAKTADIR

Hastalığın en önemli komplikasyonları hakkında da açıklamalarda bulunan Yavuz, “Her şeyden önce aşırı uykululuk hali okul veya iş verimini düşürmekte, önemli işgücü kaybına neden olmakta, dikkatsizlik ve konsantrasyon eksikliği nedeniyle önemli iş kazalarına neden olmakta, en önemlisi trafik kazalarına yol açmaktadır. Nefes durmalarının süresine bağlı olarak, normalde kanda %97–98 oranında olması gereken parsiyel oksijen basıncında önemli düşmeler meydana gelmekte, ağır olgularda bu oran %50’nin bile altına inebilmektedir. Bu da hayati organlara (kalp-beyin gibi) daha az oksijen gitmesi demektir. Buna bağlı olarak miyokard infarktüsü ve özellikle gece gelişen inme (felç) riski artmaktadır. Ayrıca uykudaki nefes durmaları sırasında veya sonunda kalp atımında düzensizlikler (hatta ilerlemiş olgularda kısa sureli durmalar), nabız hızında ve kan basıncında önemli değişiklikler (yükselmeler) olmakta, yıllar içinde bunlar kalıcı bozukluklara neden olmaktadır. Gerçekten de OSAS olan hastalarda miyokard infarktüsü, felç ve hipertansiyon oranı, aynı yaş grubundaki diğer kişilere göre daha yüksek bulunmaktadır. Yeni araştırmalar, esansiyel (nedeni belirlenemeyen) hipertansiyon olgularının %30-50’sinde OSAS’ın varlığını göstermektedir. Kısacası kalp-dolaşım sistemi ve beyinle ilgili hayati önem taşıyan hastalıkların ortaya çıkmasında bu hastalığın rolü çok önemlidir; bu yüzden eğer varsa OSAS tanısının gecikmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.

UYKU LABORATUARINDA UYKU İNCELEMESİ YAPILIR

Kesin tanı için vazgeçilmez yol, yakınmalar değerlendirilip OSAS'nun varlığından kuşkulanıldığında, hastanın uyku laboratuarında tüm gece uyku incelemesinin yapılmasıdır diyerek konuşmasını sürdüren Nurdoğan Yavuz, “Tanı kesinleştiğinde, “CPAP” aletinin ayarlanması için, genellikle ertesi gece ikinci bir uyku incelemesi gerekir. CPAP aleti (Continuous Positive Air Pressure) özel bir burun maskesi, bu maskeye hava gelmesini sağlayan hortum ve devamlı pozitif basınç üreten bir tür hava kompresöründen oluşur.

CPAP aleti, ağız içinde sürekli bir pozitif basınç yaratıp dokuların gevşemesini ve hava yolunu daraltmasını engelleyerek etkisini gösterir. Doğal olarak, bunun için gerekli olan hava basıncı her hastada farklıdır. Tanı konulduktan sonra, ikinci gece bu aletle yapılan çekim sırasında basınç en düşük değerden başlanarak uyku sırasında kademeli biçimde arttırılır; en sonunda uykunun her döneminde ve her pozisyonda solunum düzensizliklerini ve horlamayı ortadan kaldıran değer bulunur. Bundan sonra hasta geceleri evinde kendi aletini belirlenen bu basınçla kullanır. Solunumun rahatlaması ve horlamanın giderilmesiyle hasta rahat ve kesintisiz uyumaya başlar. CPAP tedavisi, hangi düzeyde (şiddette) olursa olsun, tüm OSAS olgularında bugün için en etkili ve kesin tedavi yöntemidir. Ancak bu etki, alet düzenli kullanıldığı sürece geçerlidir. Hasta aletini takmadan uyursa, horlama ve solunum düzensizlikleri eskisi gibi devam eder” diye konuştu.

Haber: Emrah ÇOĞALAN

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.