TÜRK MEDENİ KANUNUNUN KABULÜ VE DEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

19 Şubat 2015, 09:25

Türk Medenî Kanunun kabulü, Tanzimat Fermanı’nın ilanından itibaren başlayan bir de¬ğişmenin, batıya dönüşün, hazırlık ve alışma devrinin kapanışı¬dır. 4 Ekim 1926 Batıya dönüş günüdür. Medenî Kanun bir intikal devrini kapatmış, bir yüzyıla yakın süren tartışmaları sona erdirmiştir. Atatürk ve Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un çalışmalarıyla 4 Ekim 1926 günü Türkiye’nin eski hukuku ile ilgi kesilmiş, geriye dönüşü bulunmayan yeni bir yola çıkılmıştır. Bu yol yeni bir hukukun, yeni bir medeniyet anlayışının, kısıtlayıcı bağlardan kurtulmuş bir düşünce tarzının yolu olmuştur. 89 yıl sonra geriye baktığımızda Türk Medenî Kanununun bize getirdiklerini daha iyi anlıyor, Kanunun kabul edilmemiş olması halinde memlekette nelerin olabileceğini, hukuk hayatımız itibariyle nasıl bir seviyede kalacağımızı daha iyi görü¬yoruz.

Özgürlükçü, bireyci, halkçı ve laik özellikleri dolayısıyla Medeni Kanunu Türk toplumu tarafından çabuk benimsenmiş ve zaman içinde özgün bir Türk Medeni Hukuku oluşmuştur.

Özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra insan haklarında, temel hak ve özgürlüklerde, kadın-erkek eşitliğinde meydana gelen değişme ve gelişmeler sonucunda Medeni Hukuk alanında yeni düzenlemeler yapılmıştır. Türk Medeni Kanununda yapılan 01.01.2002’de yürürlüğe sokulan yeni düzenleme birçok gereksinimin karşılanmasını, eski kanunda mevcut boşlukların doldurulmasına büyük katkıda bulunacaktır.

Yasada kadınların toplumsal yaşamda edindikleri yerleri, evlilik yaşamındaki konumlarını aradan geçen 76 yıllık süreç(1926-2002) içerisindeki sosyal ve ekonomik durumları, uluslararası alandaki gelişmeleri ve Türkiye'nin de taraf olduğu anlaşmaları göz önünde tutarak kadın-erkek eşitliğini zedeleyen hükümleri yürürlükten kaldırmıştır.

Medeni Kanun yeni şekliyle kadın-erkek eşitliğini gözeten, cinsiyet ayrımcılığına son veren, kadınları aile ve toplum içerisinde erkekler ile eşit kılan, kadın emeğini değerlendiren bir düzenlemedir. Medeni Kanun ile özellikle aile hukuku alanında bugüne kadar yaşanan gelişmeler değişim ve ihtiyaçlar dikkate alınarak çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Evlenme yaşı, yasal yerleşim yeri, aile reisliği, boşanma davaları, aile konutu ve konut eşyası, yasal mal rejimi, velayet, vesayet, emeğin değerlendirilmesi, mülkiyet, miras ve çocuk hakları konularında Türkiye'nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerde dikkate alınarak, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolunda köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir.
 
Sevgili okuyucularım köşe yazımda bu değişimlere değineceğim.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesi kadın ve erkeklerin yasalar önünde eşit olduklarını belirtmesine rağmen, eşitliğin yasal olarak resmen bozulduğu en önemli yer, eski Medeni Kanun'un "Aile Hukuku" bölümüdür. Yapılan değişiklikler ile bu eşitsizlikler ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Yeni Medeni Kanun'un getirdiği değişiklikler şöyle sıralanabilir: Evlenme yaşı kadın-erkek farkı kalmadan, bütün gençler ancak on yedi yaşını doldurdukları zaman evlenebilirler (madde 124/1). Boşanma nedenlerinden "cana kast ve pek fena muamele" ye bir de "onur kırıcı davranış" eklenmiştir. Boşanma nedenlerinden biri olan "terk etme"nin koşulları değişmiştir. En önemli değişikliklerden biri de, boşanma davasının açılacağı yer konusunda yapılan değişikliktir. Eskiden boşanma davası ya tarafların son altı aydır birlikte oturdukları yer mahkemesinde veya davacının ikametgah mahkemesinde açılırdı. Evli kadının ikametgahının kocasının ikametgahı olması nedeni ile de davanın kocanın yerleşim yerinde açılması gerekirdi. Artık, davayı kim açıyorsa, onun oturduğu yer mahkemesi de yetkili kılınmıştır. Bir diğer değişiklik evliliğin boşanma nedeni ile sona ermesinden doğan dava haklarının boşanmanın kesinleşmesinden itibaren bir yıl ile sınırlandırılmış olmasıdır. Ayrıca, boşanan kadın evlenmeden önceki soyadını yeniden alır yani evlenmeden önce bir önceki eşinin soyadını taşıyorsa gene ona döner, ama yargıçtan bekarlık soyadını taşımasına izin vermesini isteyebilir. Yeni yasada, "Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir" (madde 192) maddesi bulunmaktadır. Diğer bir değişiklik de 194. madde ile getirilmiştir. "Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesi isteyebilir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur". Oturulan evin yani aile konutunun maliki olmayan eş bir adet nüfus kaydı ve muhtardan alacağı ikametgah belgesi ile Tapu'ya bizzat başvurup eşi adına kayıtlı taşınmazın "aile konutu" olduğuna dair şerh verdirebilir. Böylece oturulan konutun maliki olan eş diğerinin haberi olmadan orayı satamaz.

Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi hususunda taraflar evlenirken veya evlendikten sonra mal rejimlerinden birini seçme özgürlüğüne sahiptir. Eğer herhangi bir seçim yapmamışlarsa yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimini seçmiş sayılacaklardır. Eşler her zaman bir mal rejiminden bir başkasına geçiş yapabilirler. Ancak, bu durum, özellikle evlenmek üzere olan genç kadınlar için sorun yaratabilir. Bireyler evlenirlerken bir seçim yapma zorunluluğu getirilmiştir. Sonuçta, kadınlar içinde bulundukları evlilik birliğinin eşit birer bireyi olduklarını hissetmektedirler.

Babalık hususunda yeni kanunda "evlilik içinde doğan çocuğun babası kocadır" maddesi bulunmaktadır. Bu yasada yapılan değişiklik ise, "evlilik içinde ana rahmine düşen çocuğun babasının koca olmadığını davacı ispat etmek zorundadır" maddesidir. Böylece kadına asıl babanın koca olmadığını ispat etme hakkı tanınmaktadır.

Velayet hususunda taraflar evli iken çocuğun velayetini anne ve baba birlikte kullanırlar. Artık "koca evin reisi" olmadığından, anlaşamadıkları takdirde babanın oyunun üstün sayılacağı hükmü kalkmıştır. Anne ve baba evli değilse, çocuğun velisi annesidir (madde 337). Boşanma halinde "Ana ve babadan her biri, diğerinin çocukla kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesini ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebi ile, çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocukla ciddi olarak ilgilenemezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir".

Evlat Edinme hususunda yeni yasa ile çocuk sahibi olan bireyler de evlat edinebileceklerdir. Ayrıca evli olmayan bir kişi de otuz yaşını doldurmuş olması kaydı ile, tek başına evlat edinebilir (madde 307). Bir çocuğun evlat edinilebilmesi için evlat edinecek kimse tarafından bir yıl boyunca bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır. Miras hususunda "Miras bırakanın birinci derecede mirasçıları onun altsoyudur (madde 495). Çocuklar eşit olarak mirasçıdır."

Cinsiyet Değişikliği konusunda yeni kanuna göre cinsiyet değişikliği mahkeme iznine bağlıdır. Cinsiyet değiştirmek isteyen kişi şahsen başvuruda bulunmalıdır. İznin verilebilmesi için; on sekiz yaşını doldurmuş olması, evli olmaması, transseksüel yapıda olması, cinsiyet değişikliğini ruh sağlığı açısından zorunlu olması ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunması gerekmektedir. Son üç koşulun "bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporu ile belgelenmesi şarttır".

Bir kimsenin, doğumundan ölümüne kadar geçen zaman içinde giriştiği ilişkilerin oldukça büyük bir kısmı da medeni hukuk tarafından düzenlemektedir. Nitekim bir kişinin medeni haklardan yararlanma ve medeni hakları kullanma ehliyeti, bunların şartları ve içeriği, kişilik kavramına giren unsurlar, kişiliğin içe ve dışa karşı korunması, bir kimsenin ayrı cinsten başkasıyla sürekli bir hayat ortaklığı kurması, evlilik dolayısıyla ortaya çıkacak ilişkiler; bir kimsenin bir eşyaya egemen olması dolayısıyla o kimse ile diğer kimseler arasında ortaya çıkabilecek ilişkiler, hep medeni hukukun konusuna girmektedir.
 
Görülüyor ki, doğumumuzdan ölümümüze kadar sosyal hayatta başkalarıyla giriştiğimiz ilişkilerin çok büyük bir kısmı, medeni hukukun konusuna girmektedir. O halde, medeni hukukun sosyal hayattaki önemi ve rolü yadsınamayacak kadar büyüktür. Çoğumuz giriştiğimiz veya içerisinde bulunduğumuz ilişkilerin, sosyal hayattaki eylem ve davranışlarımızın büyük bir kısmının medeni hukuk tarafından düzenlenmekte olduğunu bilmeyiz veya farkında olmayız, ama yine de medeni hukukla temasa geçeriz. Nitekim Medeni Kanunlar, kişilerin doğumundan ölümüne kadar tüm yaşam faaliyetlerini düzenleyen kanunlardır. Bu kanunlar toplumun kişiye, çocuklara, kadınlara, aileye, yaşlılara, bedensel veya zihinsel özrü bulunanlara, bunların birbiriyle ve eşya ile ilişkilerine bakış açılarını ortaya koyarlar. Bir toplumun kişilere verdiği değere bakmak için Medeni Kanuna bakmak yeterlidir.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.