ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

09 Kasım 2021, 11:03

Kurtuluş Savaşı’mızın önderi ve kahramanı büyük devlet adamı, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün ebediyete irtihalinin 83. yılı dolayısıyla saygı, rahmet ve  minnetle anıyoruz.

Tarih Onu, savaş yıllarının şartlarında uçurumun kenarına sürüklenmiş olan Türk milletinin “babası” ve Osmanlı Devleti’nin yıkıntıları üzerine inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu olarak selamlamıştır. Bununla birlikte O bütün zafer ve başarılarını bağrından çıktığı milletine ve ordusuna hamletmiştir. 1923’te Adana seyahatinde kendisine “Paşam her şeyi siz yaptınız; siz başardınız” dediklerinde O “Eğer bu davada benim bir mesaim var ise bir kuvvet-i icraat ve muvaffakiyet var ise bunu şahsıma atfetmeyiniz ancak ve ancak bütün milletin şahsiyet-i maneviyesine atfediniz. Bu milletin âli ve manevî şahsiyeti içerisinde ben bir naçiz ferdim. Millet heyet-i umûmiyesiyle bir şahıs halinde tecelli etti, birleşti ve ona düşman olanları bertaraf etti” demiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ü milletinin gönlünde çağlar ötesi bir değer yapan da bu özelliğidir.

ŞühesizAtatürk her insan gibi bir gün öleceğine inanıyordu. İzmir’de kendisine suikast düzenlendiğinde “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demiştir.  Gerçekten de Atatürk, bedenen aramızdan ayrılmıştır; fakat kurduğu Cumhuriyet ve çağdaşlaşma akımı düşüncelerde yaşamaktadır.

Sevgili okurlarım gelin hep birlikte sevgili Atamızın son günlerine tanıklık edelim.Atatürk, Türkiye’nin Hataykonusundaki kesin kararlılığını göstermek için 20Mayıs’ta Mersin’de askerî birliklerin geçit törenini izler ve 24 Mayıs’ta Adana’da askerîbirlikleri denetler, Ankara’ya döndüğünde yine bitkindir. Bir gün kaldığı Ankara’dan 26Mayıs’ta İstanbul’a hareket eder. Bu artık Ankara’ya dönüşü olmayan bir yolculuktur. Denizhavasının kendisine iyi geleceği ümit edilmektedir. Bu iş için güzel bir yat, Savarona alınır.

29 Mayıs’ta yapılan muayenede karnında su toplanmaya başladığı görülür. 1 Haziran’da
“…Bir çocuğun oyuncağını beklemesi gibi beklediği” Savarona yatına girer ve 25 Temmuz’a
kadar orada kalır. Artık üzüntülü günler başlamıştır. 8 Temmuz’da Prof. Fiessinger ikinci defagelir. Gerekli uyarılarda bulunur. Ancak Atatürk, 9 Temmuz’daSavarona’da Bakanlar Kuruluna saatlerce başkanlık eder, yorulur. Durumununhassaslaşması üzerine Atatürk, 24/25 Temmuz gecesiDolmabahçe sarayına nakledilir. Artık hastalığın üçüncü evresi başlar.Viyana ve Berlin’den gelen profesörlerle Türk doktorlarımız Atatürk’e konsültasyonyaparlar. Ancak hastalığa bir çare bulamazlar.

Hastalığına rağmen 3 Eylül 1938’de Hatay Devletininkuruluşunu “Cumhuriyet Hükümetinin bir başarısı olarak” coşkuyla kutlar. 5 Eylül’devasiyetini yazar.
Sonraki günlerde rahatsızlığı iyicene artanAtatürk, çok arzu etmesine rağmen 29 Ekim törenleri için Ankara’ya gidemez.


1 Kasım 1938’de TBMM toplantısının açış konuşmasını onun yerine Celâl Bayarokur. 8 Kasımda Atatürk tekrar ağır bir komayagirer. Saat 19.00sularında başlayan koma gittikçe ağırlaşır.

Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak 9 Kasım günü Yüce Atamızın son durumunu anılarında şöyle anlatır: "Saat 18.00'den sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim; çok geçmeden fenalaştığını telefonla bildirdiler (saat 18.55). Telaşla hususî daireye koştum; yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu. Odaya girdiğim zaman Atatürk'ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış, oturuyor ve mütemadiyen öğürerek: "Allah kahretsin" diye söyleniyordu; ara sıra da hizmetçilerin tuttukları tasa koyu kahverengi bir mayi (pıhtılaşmış kan) çıkarıyordu.


Nöbetçi Doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar; bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu:
"Saat kaç?.."
Cevap verdim: "7.00 Efendim."
Aynı suali bir iki defa daha tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık; başucuna sokuldum:
"Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?.." diye sordum.
"Evet!.." dedi.
Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: "Dilinizi çıkarır mısınız efendim?"
Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi: "Lütfen biraz daha uzatınız!.." Nafile!.. Artık söyleneni anlayamıyordu; dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp'e dikkatle baktı ve "Aleykümselam" dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi"

9 Kasım günü ve gecesi bu ağır koma devam eder. Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 9'u 5 geçe, İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayatını kaybetmiştir.

Atatürk’ün naaşı İstanbul Üniversitesi Teoloji Enstitüsü Müdürü Ord. Prof. Dr. M. Şerafettin Yaltkaya’nın gözetiminde İslâm an’anesine uygun olarak yıkandıktan sonra naaşın bozulmasını engelleyen tıbbî işlem yapılır. 19 Kasım günü Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi tarafından Dolmabahçe Sarayı önünde cenaze namazı kıldırılır.

Haber yurt içinde çok büyük üzüntü yaratır. Dünyada geniş yankılara yol açar.Ankara, kaderini değiştiren ebedî şefini, 101pare top atışıyla selâmlar. Atatürk’ün naaşı 21 Kasım’da görkemli bir törenle, Etnografya Müzesinde hazırlanan, geçici kabre yerleştirilir. Cenaze törenine dünyanın dört bir tarafından gelen temsilciler yer almıştır. Türk halkı ise, herkesimi ile kahramanının tabutunu, hıçkırık ve gözyaşlarıyla istirahatgâhına uğurlar.Ulu önderimizinnaaşı, daha sonra, 10 Kasım 1953’te Etnografya müzesinden alınarakebedî istirahatgâhı olan Anıtkabir’e, yine görkemli bir törenle nakledilir.

5 Eylül’devasiyetine göre: “Sahip olduğu bütün para ve hisse senetleriyle Çankaya’dakitaşınır taşınmaz mallarını C.H.P’neterketmiştir. Ancak para ve hisse senetleri İş Bankasıtarafından faizlendirilecek, her sene faizden yaşadıkları sürece adını saydıkları yakınlarına,kendi tespit ettiği miktar üzerinden belirli birer aylık verilecek, ayrıca İsmet İnönü’nünçocuklarına öğrenimleri için gerekli yardım yapılacaktır. Her sene faizden arta kalan miktaryarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.”

Atatürk'ün aziz hatırasına sahip çıkmak, onun “en büyük eserim” dediği Cumhuriyetimizi daha güçlü hale getirmek ancak çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmakla mümkün olacaktır.

10 Kasım Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anma günü olduğu gibi, aynı zamanda ömrünü ulusunun bağımsızlığına adayan Atatürk’ün bizlere emaneti olan Cumhuriyetimizi koruyarak, geleceğe taşıma inancımızdır, ülkümüzdür.

"İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur."

Bizlere düşen en büyük görev, fikir ve başarıları ile dünya milletlerine örnek teşkil etmiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği cumhuriyete sahip çıkmak ve gelecek nesillere onun fikirlerini aktarmak olacaktır.

Sevgili gençler sizlere düşen görev ise Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir mirası korumak, yüceltmek ve sonsuza kadar yaşatmaktır.Bu yüksek ruh damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.

Sevgili Atamız, ruhun şad olsun.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fatma - 2 yıl önce
Elinize emeğinize sağlık , çok güzel olmuş .