Kim Kadınlara Şiddet Uygulamaz


Bilge Çağatay Azkın

Bilge Çağatay Azkın

02 Aralık 2013, 17:03

BaşlarkenBu yazıyı okuyunca, yanıldığınızı ve yazarın aslında sandığınızın aksine sizin ideolojinizden olmadığını fark edeceksiniz. Lakin yanılacaksınız. Aslında fark etmeniz gereken şey, yazarın, hiçbir dogmanın  esiri ve hiç kimsenin adamı olmadığıdır.

Chavez Havaalanı.  Geciken bağlantı uçağını bekliyoruz.  Sabah sisi henüz dağılmış. Antarktika’nın soğuğunu Pasifik boyunca taşıyıp gelen Humboldt akıntısı ile And Dağları arasına sıkışmış bir şehir Lima. Dağın öte yanı balta girmemiş bahar; Amazon Ormanları. Oysa Lima dünyanın en kurak yerlerinden birisi. Ilık bir hava. Nem var ama yağmur yok. Bizim Anayasa Komisyonu misali. Bir o kadar da yoksul bu Peru şehri. Diğer Orta Amerika ülkeleri gibi onunda bir yanı yaprak döküyor. Yediğiniz her dondurmada payı var Peru köylüsünün. Onlarda bizim köylümüz gibi. Doğudakiyle batıdakiyle. Daha sert çizgiler var yüzlerinde. Belki kızılderililiklerinden biraz. Kırılıp döküldüklerinden çağlar boyunca. Hemen karşımda And Dağları öyle heybetli duruyor ki Amazonların önünde, “yoksulluğu aşmak için önce beni aşmalısın” diyor sanki. Şehrin gettolarında ve dağ köylerinde patlamaya hazır bir yoksulluk. Mandalina mevsimi çoktan başlamış. Andların üstü sis.

Bir gezi yazısı yazayım istedim.  Ülkemde olan biteni okumak mide asidimi reçetesiz satılan ilaçların dengeleyemeyeceği oranda yükseltti son aylarda. Asit de haliyle bulantı yapıyor. Bir yazı ki, siyasal çekişmelerden uzak olsun istedim. Kavgadan gürültüden. Ne halkını aşağılayan valiler olsun yazımda, ne inanç tüccarı siyasetçiler. Ne çocuklar öldürülsün genç yaşta, ne kadına şiddet uygulansın.  Ne de, daha çok çalabilmek adına, bir kez daha aday olabilmek için yırtınan başkan adayları. Bırak birazda öteki çalsın be adam. Adil bir düzen olsun. Adalet, barış, tokluk ve gönenç.

Hiç tanımadığın insanların arasında olmak bazen öyle güzel ki. Uyku gibi huzur veriyor insana. Tek düşündüğünüz düşünmek zorunda olduğunuz. Yani sevdikleriniz. Birde sevmedikleriniz var. Sevmek zorunda olmadıklarınız diyelim. Katlanmak zorunda olduklarınız. Değişik ebatta bıyıklı, sakallı, gözlüklü tipler var. Her birinin parmak sayısı aynı ama farklı şekillerde sunum yapıyorlar. Her biri farklı gözlüklerden bakıyor, yorumluyor dünyayı. Yeryüzü kendinden utanacak. Yarılıp içine alacak da yarılamıyor, üstündeki kardelene, papatyaya acıyor. Ve bu adamlara muhtacız biz. Muhtaç mıyız? Hadi canım sende! Asıl zamanımızı da hep bu adamlar alıyor değil mi? Memleket haberlerine bakma o zaman!

Üç kişilik bir ekibiz. Mavi koltuklarda kaykılmışız, bağlantıyı bekliyoruz. Allah’ın cezası havayollarıyla ne zaman uçsam rötar. Belki sisten. Belki aşırı rüzgar. Üstüne güvenlik işkencesi. En başta ben oturuyorum.  Hemen yanımda Japon Masataka var. Az ötede, karşıda Hintli Bhaskar. Hala eşinin vizesini bekliyor. Seneyi geçti evleneli. Eşini getiremiyor. Kazandığını da Bombay biletine yatırıyor çocuk. Japon dirseğiyle dürtüp ekranını gösteriyor. Huzur ortamımdan alıp Japon Büyükelçiliği’ne bırakıyor beni. Videonun hemen yanındaki hiç anlamadığım ama dizilişten tanıdığım Kanji notları geçiyorum. Simalar tanıdık. Oldukça tanıdık. Bir Japon’un gözüyle bakıyorum videoya. Hafif çekilmiş. Biraz ablak. Meraklı. Dürüst ve çalışkan.  “Bir kadın konuşuyor. Sakallı bir adam hemen ardında duruyor. Adam, ‘böyle duruyorum ama istesem durmayabilirim. Aslında, ben de önemli biriyim’ tarzında sahte bir rahatlık sergiliyor. Başka bir adam konuşmanın ortasında bağırmaya başlıyor. Başka adamlar o adamı engellemeye çalışıyor. Sonra o sakallı adam kılıçsız bir samuray gibi geliyor. Adamın sakalları ne bir Japon balıkçısına nede nesli tükenmiş Aynulara benziyor. Sakallı adam kaba saba efeleniyor. Bu adam sessizlikten sorumlu bekçilerin müdürü olmalı. Bu arada kadın vurgulu konuşmasına devam ediyor… “ Bu sosyolojik olaya nesnel bir bakış arıyorum. Hintli arkadaşı çağırıyorum. Muhtemelen de eşiyle sosyal medya üzerindeki konferansını bölüyorum.

“Şimdi şu videoyu izle ve ne gördüğünü bir cümleyle ifade et bana”.

 “Bir kadın, iki kaba adam görüyorum.” Evet, gördüğümü görüyor. Ben kadının kıyafetiyle ilgilenmiyorum.

Başbakanı sevmek zorunda değilsiniz. Emine Hanım’ı da sevmek zorunda değilsiniz. Hatta Japon İmparatoru Akihito’yu da. Ama Japon Elçiliği topraklarında, Japon İmparatoru’nun davetine icabet etmişsiniz. Ve Japon Büyükelçisi Emine Hanım’ı da davet etmiş. Bir konuşma yapsın dendi mi bilmiyorum. Yine de, orada konuşan kadına saygı göstermelisiniz. Hadi göstermediniz, Japon İmparatoruna saygı göstermelisiniz. Geçtik, devletinize, olmadı partinize, seçmeninize.  Derdinizi daha medeni yollardan öncesinde veya sonrasında halletmelisiniz. Kaldı ki, geçen yıl Japonya’daki Türk gününe de Japon Başbakanı eşiyle gelmişti. Eşi konuşma yapmadı ama geldi. Dahası, Tünel açılışında Emine Hanım iki başbakanın arasında oturuyordu.  Kamer bey diyecek ki, böyle yapmasak, bizi dinlemiyorlar. Sandığı gösteriyorlar. Konuşmak için kaç sene beklemeliyiz? Haklı! Demokrasi sadece sandık değil.

Biliyorum, bunca şeyden sonra böyle bir yazı kaleme almama tepki gösterecek kiminiz. Diyeceksiniz ki, onlar gençlerinize vur emri verenler. Kadına saygı diyorlarsa önce Başbakan ve saygıdeğer eşi Lobna’yı ziyarete gitsin. Ali İsmail’in heykel avuçlarına anasıyla birlikte kuşlar için su döksün. Berkin’in, Ethem’in, Muharrem’in analarını ziyaret etsin, ya da ağırlasın, özür dilesin, katillerini bulsun. Bildik olanları adil yargılasın. Açılan yaralardan onarılabilecek olanları onarsın önce. Haklısınız! Bırakın böyle yapmayı, Başbakan hala “Gezi’nin 78% si aleviydi” diyor. Yani bende aynı şeyden içmek istiyorum. Bazen yabancı kalabalıklar da yetmiyor çünkü. Şöyle bir kendimden geçmek istiyorum. Katı halden, ne dediğimi bilemeyen bir hale geçmek istiyorum. Her ne olursa olsun bu, kadına şiddete hayır diyen bizim, Emine Hanım’a uygulanan sözlü şiddeti onaylamamızı haklı çıkarmaz.  Emine Erdoğan’ın yanındayım. Korktuğumu iddia ediyorsanız, “Tayyip Ağlama” adlı mektubumu bir kez daha okumanızı salık veririm.

Naçizane, Emine Hanım’a da, bir önceki Japon Başbakanı Kan’ın eşinin yazdığı ve eşine seçimlerde bir tokat gibi inen "Sen başbakan olduktan sonra yeryüzünde neler değişecek” adlı kitabı tavsiye ederim. Belki kendileri de benzeri bir kitap kaleme alır ve gençlere uygulanan şiddeti eleştirirler. 

Nasıl Hayrünnisa Hanım’ın giyim kuşamına Arcayürek tarafından yapılan tacize sessiz kalmamışsam, Kamer Genç’in Emine Hanım’a uyguladığı tacize de sessiz kalamam. Bu bizim kadınlarımıza, Türkiye coğrafyasındaki bütün kadınlara borcumuzdur. Hatırlarsanız, İstanbul, olimpiyatları Tokyo’ya kaptırmış ve bizi üzmüştü. Bunun üzerine gelen bir soru üzerine –sonradan yanlış anlaşıldığını ifade edip özür dilese de- Tokyo Belediye Başkanı şöyle demişti: "İslam ülkelerinde ortak olan tek şey ‘Allah’, O’nun içinde birbirlerini öldürüyorlar. Sınıflara (mezheplere) ayrılmışlar.” Bakın Ortadoğu’ya, siz karar verin. Haklı mı haksız mı? Bu kavga kültürü Ortadoğu’ya has ve biran önce bırakılmalı.

Geçtiğimiz ay Japonya’da Zonguldak günü yapıldı. Devrek bastonu, Elpek bezi, Alaplı fındığı, Bartın tel kırması ve yemeklerimiz tanıtıldı. Japonlar, Anadolu'nun kraliçesi Kapadokya’nın başının tacı. Tabi kraliçeye “pıçak” çekip, Mai’yi öldüren de bizden. Soyunun sopunun önemi var mı? Ülkeyi "pıçakladı" adam. Yani söz konusu kadın olunca, Türk-Kürt-Japon-Laz-Alevi-Sünni-şehirli-köylü-açık-kapalı- sizden-bizden-lezbiyen fark etmiyor.  

Peki, Kürtler şiddet uygular mı kadına? Alasını uygular. Çocuk yaşta kurşuna bile dizer.

Devlet? Hayal bile edemezsiniz. Dolmabahçe Ofisi önünde kasıklarına vurulan kadınlardan ya da gözaltında çırılçıplak soyulup taciz edilen, tecavüzle tehdit edilen kadınlardan bahsetmiyorum, bilfiil “‘işkence’” edilen kızlarımız var bizim zindanlarda. İşkencedeki tırnak izlerine dikkatinizi çekmek isterim. Siz nasıl bir vahşeti kastettiğimi anladınız.





İslamcılar uygular mı?
 “Ellerinin üstüne yatırıp, sadece kaba yerlerine.”  Ama onu sosyal yaşamın dışına iterek en büyük şiddeti uygularlar aslında. Tecrit ederek.

Peki, ülkücüler kadına şiddet uygular mı?

Bunu uzun siyah pardösülü birinin  peşi sıra dolanan takma bıyıklı adamlara sormak lazım. Kol kola girerek “Pantolon giydiği için”, “türban takmadığı” için kız arkadaşlarına omuz atan, tekme atan, taciz eden öğrencilere. Ya da, oruç aylarında yemekhanede kızlı-erkekli ‘kâfir’ avına çıkan hocalara...[Burada oto sansür uygulanmıştır] Kimin önünde bir Japon gibi saygıyla eğilmeli şimdi? Kimi elinin tersiyle itmeli? Tabi genelleme yapmak haksızlık olur. Dürüst, şiddete bulaşmamış olanları tenzih ederim. Yeni Türkü ne diyordu Abbas Bey'in bir üniversitemizdeki programında sloganlarla kesilmeden önce:

Söyleyin dağlara rüzgara. Yurdundan sürgün çocuklara. Düşmesin kimse yılgınlığa” 

Bu işler iktidara koltuk değneği olup, kurultaydan kurultaya homurdanmakla olmuyor beyler. Ne de konsolosluklarda şov yapmakla.  Parmak şekillendirmekle, takım elbiseyle dolaşmakla, bıyık sarkıtmakla güzel bir dünya kurulmuyor. Hiç kurulmadı. Dönüp arkanıza bakın. Tarih utanç dolu. Zulüm dolu. Zulüm nasır bağlıyor, kini doğuruyor yazık ki. Gözleri, vicdanları kör ediyor. Adınız ünlem işaretiyle biten cümlelerde geçiyor. Cümleler belki sizin şehrinizden geçmiyor ama kuruluyor. Bilesiniz, kuruluyor!  [Burada oto sansür uygulanmıştır] 

Darbe Anayasasına sırtınızı dayayıp çelik çomak oynamayı bırakın beyler. Ve şu kadınların bedenlerinden bıyıklı ellerinizi çekin. Şiddetin kan gurubunu aramanın anlamı yok. Şiddet bizim coğrafyamızın damarlarında dolananın ta kendisi… Şimdi açın, mesela Obama ile Ramney’nin tartışmalarından birinde,  birbirlerine ve eşlerine nasıl davrandıklarına bir bakın. Karşılıklı iltifatlarını bir dinleyin rakiplerinin kadınlarına. Bizim kadınlarımız hak etmiyor mu fazlasını sizce de?

Tekrar soruyorum: Bu adamlara muhtaç mıyız? Hadi canım sende!

Biterken:  Yazıda geçen yerler, kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Böyle olması, bunların gerçekte olmadığı anlamına gelmez. Yazıda geçen hayal ürünü yerlere, kişilere ve olaylara belirtilen yerler dışında da oto sansür uygulanmıştır.


Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.