MAVİ GÖZLÜ DEV


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

07 Kasım 2019, 15:31

TBMM’nin ilk Başkanı, Kurtuluş Savaşı’mızın Başkomutanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu yüce önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, aramızdan ayrılışının 81. yılında Türk ulusu olarak saygı, şükran ve rahmetle anıyoruz.
 
Atatürk, üzerinde çok iyi düşünülmesi ve bütün yönleri ile bilimsel olarak ortaya konması gereken bir kişiliktir. Çünkü Atatürk’ün tüm yönleriyle bilinmesi, onu anlamayı kolaylaştıracak, gelecek nesillere üzerinde ilerlemeyi sağlayacak zemini hazırlayacaktır. Onu anlamakTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesini ve şimdiki zamanı anlamak demektir.
 
 
Atatürk, 1881 yılında Selanik’te Koca Kasım Paşa mahallesi Islahhane Caddesi’nde dünyaya gelmişti. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa’nın kızı Zübeyde Hanımdır. Babası tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise Sofu-zade (Sofizade) Feyzullah Efendidir. Hem baba, hem de anne tarafından soyu, Rumeli’nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu’dan göçürülerek, iskân edilen “Yörük” (Yürük) veya “Türkmenlerden” gelmişti.
 
Atatürk’ün Makbule ve Naciye adlarında iki kız kardeşi vardı. Atatürk görünüm olarak 1,74 m boyundaydı. İnce ve sağlam yapılıydı ve kilosu 70–74 arasında değişmişti. Ayrıca açık sarı saçlı, geniş alınlı, elmacık kemikleri hafif çıkık, dudakları ince, gözleri mavi ve etkileyici idi.
 
Fiziksel özellikleri içinde çocukluğundan beri en çok dikkat çekeni saçlarının sarılığı ve gözlerinin maviliği oldu. Subaylığında “Sarı Kemal”, general olduktan sonra da hep “sarı paşa” diye anıldı. Birçok tanığa göre, geniş ve yuvarlak omuzlu, ayakları, elleri ve parmakları ince ve uzun, oldukça güçlü, sıhhatli ve sağlam bir bünyesi olan, olduğundan daha uzun  boylu görünen etkileyici bir fiziki görünüme sahipti . Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’te uzaktan gördüğü Atatürk’ün duruşundan etkilenmiş ve onun sıradan bir askere benzemediğini belirtmişti. Atatürk bir liderde bulunması gereken kişilik özelliklerine sahipti. Hem iyi bir devlet adamı, hem de iyi bir asker idi. Bir devlet adamı olarak hiçbir işe küçük bir iş diye bakmaz, hemen her işle ilgilenirdi. İyi bir asker olarak da stratejiyi, genel durumu kavrama duyu ve yeteneği büyüktü. Atatürk’ü askeri yönden bir deha olarak gören Robinson, askeri dehasını birkaç nitelikte tanımlamıştır. Bunlar: Cesaret, seziş yeteneği, sabır, zamanlama, şaşırtma (aldatma), gerçekçilik ve kararlılıktır.
 
Atatürk söz ve davranışları birbiriyle tutarlı olan bir kişiliğe sahipti. Açıklık ve dürüstlük gibi bir takım erdemleri kişiliğinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiş ve başkalarında da bu özellikleri aramıştı. Devlet ve milletin sorunları daima onun yaşamında öncelikli olmuştu.
 
Her konuyu iyice muhakeme eder, yapacağı işleri hafızasında canlandırarak tüm olasılıkları gözden geçirirdi. Bir başka deyişle soyut düşünebilme yeteneğine sahipti. Cephedeki komutanların göremediklerini görürdü. Her zaman halkın manevi gücünü yüksek tutup, halka ümit aşıladı. Bu konudaki düşüncelerini Nutuk’ta şöyle dile getirmiştir: “Bizim vazifemiz ve vaziyetimiz, onların teessür ve heyecanına iştirak ederek umumun kuvve-i maneviyesini kırmak değildir. Bilakis onlara metanet ve sebat ve ümit verecek tarzda hareket etmektir”. Birleştirici kişilik özelliğini Milli Mücadele sırasında milli birlik ve beraberliği sağlamak için gösterdiği çabayla ortaya koydu. Yoğun bir vatan ve millet sevgisine sahipti. Yaşamının her aşamasında bu özelliğine şahit olunabilir. Örneğin Trablusgarp’ta bir avuç askerle İtalyanlara karşı yapılan savunma esnasında yazdığı mektupta “Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mes’ut olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur” demektedir.
 
Gerektiği zaman en büyük armağan olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim”derdi. Dikkatli, her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplayan, ölçülü ve gerçekçi bir liderdi. Atatürk, maceradan hoşlanmaz, boş hayaller peşinde koşmazdı. Döneminde izlediği dış politika bunun iyi bir örneğini oluşturur. Hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayarak son derece tedbirli hareket ederdi.
 
İnce bir sezgi gücüne de sahipti. Nitekim sezgi gücü ve ileriyi görebilme yeteneği sayesinde, yapılan Millî Mücadele'nin, bir millî egemenlik mücadelesine ve yepyeni bir devlete doğru yol alacağını önceden görebilmiş ve adımlar atmıştı.
 
İleri görüşlü olan Atatürk’ün  geleceğe dönük bir takım yargıları da doğru çıkmıştır. Örneğin Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenileceğini ve II. Dünya Savaşı’nın çıkacağını önceden görebilmişti. Son derece sabırlı olup Nutuk’ta belirttiği gibi her olayı zamanı geldikçe safha safha uygulayıp, birçok şeyi “vicdanında millî sır” olarak sakladı. Şartlar olgunlaşmadıkça fikirlerini açıklamadı. Ancak harekete geçme zamanı geldiğinde de bir an dahi beklemedi. Yetki kullanmaktan çekinmeyip, hızlı, kesin ve isabetli kararlar verirdi.
 
“Bir ordunun kıymeti, subaylarının ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür” diyen Atatürk, işlerin başarıya ulaşmasında kişilerin rolünü iyi takdir ederdi. Çalışmak istediği kişilerle ilgili olarak kesin bir kanaate varmadan önce onları tanımaya çalışır, kimseye ayrıcalık göstermezdi.
 
Askerin siyasetle ilgilenmesini doğru bulmaz, orduya politika girmesinden hoşlanmazdı. Yasal olmayan, gizli işlerden hoşlanmaz, açıklıktan hoşlanırdı. Bütün yaşamı boyunca “hukuk ve kanuniliğe karşı titiz bir saygı” gösteren Atatürk yargı bağımsızlığına da önem verdi.
 
Kişilik olarak “demokrat” , inanç bakımından “özgürlük” rejiminden yanaydı. Ömrünü özgürlüğün koşullarını hazırlamaya adadı.
 
Ciddi ve disiplinli idi. “Disiplinsiz insan hayatta muvaffak olamaz… Olsa bile bu muvaffakiyeti devamlı olmaz” derdi.Kardeşi Makbule Atadan’ın belirttiğine göre Atatürk kadere inanırdı. Ancak bu inancın bir tembellik ve beceriksizlik kaynağı haline getirilmesine de karşı çıkmıştı.
 
Kişisel özgürlüğüne de düşkündü. “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Son derece cesurdu, ölümden çekinmezdi. “Savaşta yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır” der ve cesur kararlar verirdi.
 
İnandıklarını açıkça ifade etmekten çekinmeyen, gerçekleri hemen her ortamda dile getirebilen, medeni cesarete sahip bir kişiliği vardı. Fikir alışverişine ve işbirliğine önem verirdi.
 
İnsan sevgisiyle dolu olan Atatürk, saldırgan bir savaş adamı değildi, savaşa karşıydı. Savaşı hiçbir zaman üne ulaşmayı sağlayan bir amaç olarak görmedi. Ona göre savaşlar, milletlerin hayatlarını devam ettirmek için başvurdukları bir yoldu. Ayrıca gereksiz yere yapılan bir savaşı “cinayet” olarak görürdü. Bu konudaki düşünceleri şöyleydi: “Hiçbir vakit lüzumsuz yere kan dökmek istemedik ve istemeyiz."
 
Ayrıca düşman milletlerin değerlerine de saygılı bir anlayışla, önüne serilen Yunan bayrağının üzerinden yürümeyi red ederek; “Bir milletin istiklâlinin timsali olan bayrak çiğnenmez” demişti. Atatürk, barışçıydı, yüksek bir insanlık ülküsüne sahipti. 1934 yılında bizzat hazırladığı nutuk da Çanakkale Savaşı sonrasında burada gömülü yabancı ölüler için şunları yazdırmıştı: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra  artık bizim, evlatlarımız olmuşlardır”.
 
Atatürk’ün okuma yazma ve güzel söz söylemeye olan merak ve yeteneği onun en bilinen özellikleri arasındadır. Hatıratlarına bakıldığında okumaya meraklı olduğu ve fırsat buldukça okuduğu tespit edilmektedir. Arapça ve Fransızcayı iyi derece, Almancayı çeviri yapabilecek, sonradan öğrendiği İngilizceyi de anlayabilecek düzeyde biliyordu. Çok zengin bir kütüphaneye sahipti. Özel kütüphanesinde kitap sayısı 4.289’du.
 
Başka özelliği de kılık ve kıyafetine önem vermesiydi. Çocukluğundan itibaren giyimine özen gösteren, çok şık ve gayet temiz giyinen, saçlarını arkaya doğru tarayan Atatürk, temizlik konusunda oldukça titizdi. Sık banyo yapar ve her gün traş olurdu. Atatürk normal zamanlarda düzenli olarak sekiz, on saat uyurdu. Uyurken pijama yerine gayet ince ketenden yapılmış kısa bir entari giyerdi. Önemli sorunlar ve kararlar öncesinde veya muharebe günlerinde ise neredeyse hiç uyumazdı.
 
Atatürk genellikle geceleri oturur, sabah güneşini görmeden yatağa girmezdi. Bu alışkanlığı kendisine, Mahmut Esat Bozkurt tarafından “sevgili yurdun gece nöbetçisi” unvanının takılmasına neden oldu. Dostlarına takılmayı sever, insanları alaya almadan küçük düşürmeye çalışmadan şakalar yapardı. Sırası geldikçe, başından geçen hoş serüvenleri, biraz da çeşnilendirerek anlatmaktan hoşlanırdı.
 
Kendi özel yaşamında da eğlenceyi bir motivasyon aracı olarak kullanır; ayrıca eğlence konusunda milletine örnek olmak isterdi.
 
“Neşe enerji kaynağıdır; neşesiz bir milletin yaşamaya hakkı yoktur. İşte akşamları soframa topladığım zevatla geçirdiğim tatlı saatler, ilim adamının bildirdiği gibi mesut anlarımdır. Bununla milletime örnek olmak istiyorum”
 
Peynirli omlet, etli bamya yemeklerini sever, meyvelerden de kavunu tercih ederdi. Çocukluğunda olduğu gibi tatlı olarak irmik helvasını severdi. Kahveyi çok severdi ve tiryakisiydi. Sabahları kalkar kalkmaz ilk iş olarak odasındaki divanın üzerine geçer, orada bağdaş kurarak kahve ve sigarasını içerdi. Akşam yemeklerini davetlileriyle yemek, neredeyse vazgeçilmez bir alışkanlığıydı. Atatürk, arkadaşlarının belirttiğine göre gençliğinden beri tavla, briç, bilardo ve özellikle de poker oynardı.
 
Fenerbahçe’ye özel bir ilgi beslediği söylenir.Münir Nurettin, Safiye Ayla, Eftalya ve Müzeyyen Senar gibi bir takım sanatçılar, Atatürk’ün dinledikleri arasındaydı.
 
Doğayı, yeşili çok sevdiği için“Gazi Orman Çiftliği”ni kurdu. Hayvanlara da ilgi gösterirdi. At ve kanaryanın dışında en çok sevdiği hayvan köpekti. Alp ve Fox adlarında 2 köpeği olduğu bilinir.Kardeşi Makbule Hanım (Atadan)’ın belirttiğine göre, fareden çok tiksinirdi. Çocukken kız kardeşi Naciye’nin yaptığı bir şakadan etkilenmiş, fare olduğuna inandığı odada yatmaktan çekinmişti.Atatürk, yakın gördüğü kişilerle yaptığı sohbetlerde Rumeli ağzı “çucuk” diye seslenirken; topluluk karşısında ise hem erkek hem kadını kastettiğini söylediği “Efendiler” tabirini kullanmıştı. Kılıç Ali’nin anlattığına göre Atatürk “Yani” kelimesini çok kullanırdı.
 
İnsanlara karşı anlayışlı ve hoşgörülü idi. Yakın dostlarının kendisini eleştirmesine kızmaz, hatta teşvik ederdi. Halk içinde gezmeyi, beraber gülüp, oynamayı seven bir insandı. Atatürk gizlilikten hoşlanmaz, hatta özel hayatını saklamazdı. Özel hayatında güler yüzlü, neşeli, şen bir insan olan Atatürk, bazen uzun uzun kahkahalar atardı. Hassas ve duygusal bir yapıya da sahip olduğu için sevdiği veya değer verdiği bir takım şeyleri kaybettiğinde ya da andığında kendini ağlamaktan alıkoyamazdı.
 
Özetle Mustafa Kemal, doğuştan gelenaskerî özelliğiyle bir dehadır ve ulusal bir devlet kurma sürecinde bu özelliğini çok iyikullanmıştır. Bunun yanında o, gerçekçidir, milletiyle bütünleşmiş bir liderdir,vatansever,
milliyetçi ve barışçıdır. Mustafa Kemal, ulusal devlet kurma sürecinde büyük sıkıntılarçekmiş ancak bu zorluklar karşısında ilham ve kaynağını milletin kendisinden alarak, irade-i milliyeye dayanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
 
Sevgili okuyucularım, Atatürk’ü anmanın ve anlamanın en doğru yolu, O’nu iyi okumak ve sözlerini doğru yorumlamaktır Bizler, bugün barış içinde bu güzel ülkede yaşayabiliyorsak, kadını ve erkeği ile omuz omuza dayanışma içinde çağdaş dünyada varlığımızı sürdürebiliyorsak, bilimde, sanatta, sporda dünya çapında başarılar elde edebiliyorsak, tüm bu güzel duyguları O’na ve O’nunla birlikte canları pahasına bu ülkeyi kuran kahramanlarımıza borçluyuz. Ve bu borcumuzu ödemenin tek yolu çalışmak, daha çok çalışmaktır. Hepimize düşen görev, ülkemizi barış içinde koruyarak, dünyanın gelişmiş ülkeleri düzeyine çıkarmaktır.
 
Ulusal bir devlet kurucusu olan Atatürk’ün kişiliğini onunkendi sözleriyle bitirmek uygun olacaktır: “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir.Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mevrusatından olan istiklâl aşkı ilemeftûr bir adamım.”
 
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.