MAVİ KELEBEKLER


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

14 Temmuz 2021, 10:16

Avrupa'nın tam ortasında ve tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bir insanlık ayıbının hikayesi olan, sadece sahip oldukları kimliklerinden dolayı öldürülen, işkenceye ve tecavüze uğrayan, yurtlarından sürülen binlerce masum insanın acımasızca dünyanın gözleri önünde katledildiği Srebrenitsa Soykırımının 26.yıldönümünde hayatını yitiren Müslüman kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Bu vesile ile Musul'da, Kerkük'te, Doğu Türkistan'da zulüm altındaki Türk soydaşlarımızın, Gazze'de, Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta ve dünyanın başka yerlerinde zulüm altındaki tüm Müslüman kardeşlerimizin acılarını paylaşıyorum.

Yugoslavya’nın dağılma sürecinde 1995 yılında imzalanan Dayton Antlaşması ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti; Sırp, Hırvat ve Boşnak bölgelerine bölünmüştür. 43 ay süren savaşta, işgalciler 200.000-250.000 Boşnak plânlı ve sistemli bir şekilde katledilmiş, yüz binlerce insanı evlerinden kovmuştur. Ancak Sırplar, en büyük vahşeti ve soykırımı BM’nin Güvenli Bölgesi Srebrenitsa’da yapmışlardır. 1993’te BM Güvenlik Konseyi kararıyla Srebrenitsa, “Güvenli Bölge” olarak ilân edilmiş ve BM Koruma Gücü’nün koruması altına alınmıştır. Ancak ne yazık ki 11 Temmuz 1995’te Sırp kuvvetleri güvenli bölge Srebrenitsa’yı işgal etmiş, BM Koruma Gücü görevlerini yapmamıştır.
 
Sırp işgalciler, Srebrenitsa ve çevresinde II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da en büyük soykırımı yapmışlardır. Sırplar bebek, çocuk ve kadınlar dâhil olmak üzere 8.000-12.000 Boşnakı katlederek toplu mezarlara atmış, 30.000 civarında Müslümanı silâh zoruyla evlerinden kovmuş, Türk-Boşnak-İslâm eserlerini tahrip etmiş ve her çeşit vahşeti sergilemişlerdir.
 
Sırp işgalciler, yaptıkları katliâmlardan sonra toplu mezarlar oluşturmuştur. Bu mezarlara ise, isimlerini kaydetmeden bazen birkaç, bazen de çok sayıda insan cesedini veya parçaladıkları insan kısımlarını atmışlardır. Bu sırada dinî merasim veya hiçbir toplumsal âdeti de uygulamamışlardır. Toplu mezarlara gömülen cesetler toprağa karıştıkça toprağın besleyiciliğini artırmış, (mineral vb yönünden), ve bu da bölgede bulunan misk otu ya da yavşan otu olarak bildiğimiz bitkinin topraktan fışkırmasına, dolayısıyla yalnızca bu bitki ile beslenen mavi kelebek nüfusunun artmasına sebep olmuştur. Araştırmacılar bu mavi kelebekleri izlemek suretiyle toplu mezarlara ulaşmışlardır. Mavi Kelebeklerin hikayesi budur.
 
Sivil Boşnakların sistemli bir şekilde, katledilmesi, bazılarının ise toplama kamplarına ve sorgulama yerlerine götürülmesi gibi insanlık dışı uygulamalar, Srebrenitsa’da Boşnakları korumakla görevli olan Hollanda Askerî Birliği’nin görevini yerine getirmemesi, Avrupa ve dünya siyasetinin her zaman utanılacak bir kara lekesi olduğunun göstergesidir.
 
Avrupa’nın ortasında ve bütün dünyanın gözü önünde işlenen bu insanlık ayıbı, ‘Şark Meselesi’ hedefi doğrultusunda, Balkanlar’daki Türk ve Müslümanları yok etme siyasetinin elim örneğidir.Sırplar; “Sırbistan’da Türkleri istemiyoruz. Bütün Türkler Türkiye’ye!”, “Türklerden tarihî intikamımızı alıyoruz!” sloganlarıyla Müslüman Boşnaklara sözünü ettiğimiz mezâlimi yapmışlardır. Onlar, Boşnakları, Türk olarak gördüklerinden ve sahip oldukları Müslüman-Türk kimliğinden dolayı vahşice öldürmüş, işkenceye tabi tutmuş, tecavüz etmiş, vatanlarından sürmüşlerdir. Tarihî ve paha biçilemez sanat değeri taşıyan binlerce Boşnak-Türk-İslâm kültür eserini, okulları, kütüphaneleri, camileri, türbeleri ve Boşnakların evlerini yağmalayarak tahrip etmişler, hatta Boşnakları Hristiyanlığı kabule zorlamışlardır. Sırplar ve onlara yardım eden yardım eden Balkan ulusları yüzyıllarca aynı coğrafyada yaşayan Müslüman komşularını, hem bedenen, hem madden, hem de ruhen yok etmek ve ülkelerini işgal etmek için tüm dünyanın gözü önünde merhametsizce saldırmış ve büyük ölçüde bu emellerine ulaşmışlardır.
 
Bilge Kral Aliyaİzzetbegoviç, savaşta moral unsurunun taşıdığı önemi çok iyi bildiği için askerleriyle birlikte mücadele etmiş ve hatta Saraybosna’nın bombalandığı sırada da şehri kendi kaderine bırakmayıp bölgede kalmaya devam etmiştir. Taktik ve strateji anlamında sahada verdiği mücadelenin yanı sıra diplomatik ilişkilerle de ilgilenip barışa ulaşma amacıyla fikirlerini pratiğe dökmüştür. Dört yıllık mücadelenin ardından özgürlüğüne erişen Bosna halkı, ülkede gerçekleştirilen seçimlerle birlikte Aliyaİzzetbegoviç’i, bağımsız Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı ilan etmiştir.
 
Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki Srebrenitsa’da 8 bin insan Temmuz 1995’te katledilirken Aliyaİzzetbegoviç, dünyanın sağır ve dilsiz haline karşı şu cümleleri söylemiştir: ''Her şeye kadir olan Allah’a ant olsun ki; köle olmayacağız. Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık.Oysa, onlar bunların tamamını yaptı hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına. Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor.''
 
Srebrenitsa’nın kahraman komutanı NaserOriç, Batılıların Bosna-Hersek’in parçalanmasına taraf iken ve Müslümanların yok edilmesine göz yumarlarken, Türkiye gibi büyük bir gücün, savaş boyunca Boşnakları desteklemesinin onur verici olduğunu vurgulamıştır. O, Sırpların, Boşnakları Türk olarak gördükleri için yok etmeye çalıştıklarını şöyle dile getirmiştir: “Türk halkının Boşnak halkıyla aynı duyguları paylaşması bizim için çok değerlidir. Biz Boşnak’ız, ama Sırplar savaşta bize hep ‘Türkler’ diye hitap ediyordu. Kendi aralarında konuşurken de Sırplar bize Boşnak değil hep Türk diyorlar.” NaserOriç, Türk gazetecileriyle yaptığı röportajda ise “Biz (Osmanlı döneminde) beş asır birlikte yaşadık. Sırplar bize hiçbir zaman ‘Müslüman’ olarak seslenmediler. Bizi her zaman ‘Türk’ diye çağırdılar. Türkiye’nin bizim üzerimizde sorumluluğu olduğunu ve Balkanlar’daki varlığını daha fazla hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum.”
 
Bosna’daki Müslümanlara yapılan ve insanlığın utanması gereken zulüm, kıyım ve şiddet görüntülerinin medyaya yansıması, Türk kamuoyunu derinden üzmüştür. Kamuoyunun tepkisi karşısında Türk Hükümeti de Bosna-Hersek’teki savaşın durdurulması için eskiye oranla daha aktif bir siyaset takip etmeye başlamıştır. Bu bağlamda Türkiye, Bosna’da yaşanan trajedinin önlenmesi için, dönem başkanı olduğu İslâm Konferansı Teşkilâtı ve Avrupa Konseyi’nde konuyu gündeme getirmiştir. Aynı zamanda AGİK zirvesi ve Birleşmiş Milletler nezdinde, saldırganların derhal durdurulması yönünde girişimlerde bulunmuştur.
 
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.