MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ (20 TEMMUZ 1936)


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

25 Temmuz 2021, 11:29

Boğazlar, jeopolitik ve jeostratejik özelliğinin yanı sıra sahip oldukları askerî, siyasî, ekonomik önem de Boğazları en önemli suyollarından birisi yapmaktadır. Asya ve Avrupa’yı coğrafi olarak ayıran Türk Boğazları Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerin ana giriş – çıkış kapısıdır ve bu kapının güvenliği Türkiye kadar Karadeniz’e kıyıdaş devletler için de önemlidir. Bu önemleri sebebiyle dünya siyasetini etkileyen boğazlar, bölgeye egemen olmak isteyen güçlü devletlerin de dikkatini çekmiştir, çekmektedir.
 
Mondros Ateşkes Antlaşması  ile Boğazlar itilaf devletleri tarafından işgal edilmiş, Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği, Sevr Antlaşması ile ortadan kaldırılmıştır. Milli mücadele sonunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Boğazlar’ın idaresi Türkiye’nin de içinde bulunduğu Boğazlar Komisyonuna verilerek uluslararası bir statüye bağlanmıştır. Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki hak ve yetkileri geniş ölçüde kısıtlanmıştır. Türkiye, 1930’lu yıllarda değişen dünya konjonktüründe, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin kendi güvenlik ihtiyaçlarına cevap vermediği ve kurulan Boğazlar rejiminin dönemin koşullarına uymadığı gerekçesiyle Milletler Cemiyeti ‘ne başvurmuştur. Bu başvurular, 1936 yılında karşılık bulmuş ve günümüzde de yürürlükte olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır.
 
Montrö Sözleşmesi’nin hazırlık çalışmaları sırasında, devletler, doğal olarak, kendi çıkarları doğrultusunda çeşitli öneriler ileri sürmüşlerdir. Örneğin, İngiltere, Boğazlar’dan geçişin uluslararası denetim altında kalmaya devam etmesini istiyordu. Türkiye ise bunu kabul etmiyor ve Lozan Antlaşmasıyla kurulmuş olan Boğazlar Komisyonunun kaldırılmasını istiyordu. Türkiye’nin bir başka isteği de, Boğazlar Bölgesi’nin askerden arındırılmış olma durumuna son verilerek, Bölge’nin Türk askerlerine bütünüyle açılmasıydı. Sovyetler Birliği de, Türkiye’nin Boğazlar’da uluslararası denetimin kaldırılması tezini desteklemiş ama Boğazlar’ın bütün savaş gemilerine kapatılması görüşünü ileri sürerek Karadeniz’de kendi güvenliğinin sağlanmasına çalışmıştır.
 
Montrö Sözleşmesi’nin imzalanması, zamanın Türk gazetelerinde çok büyük bir coşku havasıyla duyurulmuştu. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne oranla, Türkiye’nin kazanımları şöyle özetlenebilir:
• Türk Boğazları üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği kesin olarak kabul edilmiştir.
• Uluslararası denetim organı olarak Lozan Konferansı’nda kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu’nun kaldırılması da, Boğazlar üzerindeki Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinin bir göstergesidir.
• Boğazlar Bölgesi’ne Türk askerinin girmesini önleyen düzenlemeye son verilmiş olması da; bu bölgenin Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir parçasından farklı olmadığını doğrulamaktadır.
• İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşanadası’nın askersizleştirilmesine de son verilmiştir.
 
Montrö Boğazlar Sözleşmesi 20 yıllık bir süre için yapılmıştır yani sözleşmenin 1956 yılında sona ermesi bekleniyordu.  Ancak, devletlerden hiçbirinin, sözleşmeyi sona erdirme isteği ile ilgili bir bildirimi olmadığı için sözleşme sürekli olarak yenilenmektedir.
 
Sözleşme ile kurulan düzen, Türkiye tarafından 85 yıldır sorumlulukla yürütülmektedir. Dışişleri Bakanlığımızın diplomatları bu süre içinde; askeri yetkililerle, hukukçularla ve denizcilik alanındaki teknik uzmanlarla işbirliği içinde, konunun gerektirdiği ciddiyetle çalışmışlardır. Böylece hem Türkiye’nin ulusal çıkarları korunmuş hem de uluslararası yükümlülüklerin gereği yerine getirilmiştir. Süresi, 1956’da sona ermesine karşın Montrö Sözleşmesinin hala yürürlükte kalmasında, hiç kuşkusuz, bu uluslararası yükümlülüklerin önemli etkisi vardır.
 
1936 yılından sonra, Boğazlardan geçen gemilerin sayısında ve hacimlerinde büyük artış olmuştur. Özellikle akaryakıt tankerlerinin karıştığı deniz kazalarının yol açtığı can kayıpları, maddi zararlar ve çevre felaketleri karşısında; Türkiye Boğazlardan geçişte güvenlik sağlamaya yönelik önlemler alma gereksinimi duymuştur. Bu alanda gösterilen çabalar başarıya ulaşmış; Türk yetkililerince hazırlanmış Boğazlar Tüzüğü, uluslararası Denizcilik topluluğu ve IMO tarafından kabul edilmiştir. Böylelikle Boğazlardaki deniz kazalarının sayısında apaçık belirgin bir azalma sağlanmıştır. Montrö Sözleşmesindeki “geçiş serbestliği” ilkesinin gerek Türkiye’de yaşayan insanların, gerek Boğazları kullanan yabancı bayraklı gemilerdeki insanların güvenlikleri ve genel olarak çevre kirliğinin önlenmesi gibi amaçlar bakımından en uygun biçimde yorumlanması; sonuç olarak insanlığın yararınadır.
 
 
Boğazlar jeopolitik konumu itibariyle dünya siyasetini etkilediği gibi Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından büyük öneme sahiptir. 1991’de SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş Döneminin sonlanması sonrası Orta Asya ile Avrupa arasındaki enerji hattının doğal bağlantısı olan boğazlar halen jeopolitik önemini korumaktadır. “Hazar Denizi ve Orta Asya Petrolleri”nin dünya pazarlarına ulaştırılmasının en ekonomik yolunun Çanakkale ve İstanbul Boğazları olması nedeniyle Boğazlardan geçen gemi sayısı her geçen gün artmaktadır. 1938 yılında Boğazlardan geçen gemi sayısı yaklaşık 9000 iken 2021 yılında geçiş yapan gemi sayısı 85.000 civarındadır. Dünyada ticarete konu olan malların %90’nın deniz yolu ile taşındığı göz önüne alınırsa denizleri birbirine bağlayan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının önemi ortaya çıkmaktadır.
 
Boğazlarımızdanyılda ortalama 85.000 gemi geçiş yapmakta olup bunların yaklaşık %20’si tehlikeli yük taşıyan gemilerdir. Bu yüzden Çanakkale ve İstanbul Boğazları yoğun ulusal ve uluslararası deniz trafiği nedeniyle can, mal ve çevre güvenliği bakımından büyük risklerle karşı karşıya bulunan bir bölgedir. İşte son dönemdeki boğaz trafiğindeki bu artış ve Kanal İstanbul projesinin de gündeme gelmesi ile Boğazların statüsünün geleceği konusu yeniden ilgi odağı olmuştur.
 
Sonuç olarak; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin feshetmek, yeni bir antlaşma ya da düzenleme yapmak, düzenlemelerin Türkiye’nin çıkarlarını Montrö’den daha iyi koruyabileceğini düşünmek çok iyimser bir tutum olacaktır. Bu nedenle antlaşma maddelerinde yapılabilecek bir değiştirme teklifi bile Türkiye’nin çıkarlarını zedeleyebilecek bir gelişmeye neden olabilir.
 
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.