"Yeterki sen ağlama!"


Bilge Çağatay Azkın

Bilge Çağatay Azkın

24 Ağustos 2013, 08:28

  Esma Erdoğan babasını ağlarken görmüş dün sabah. "Rabia Caddesi'nde göğsünden vurulan 17'sindeki Esma'nın haberini okuyormuş...".
Önce rüyasında sandım. Şöyle başlayacaktım: Ebu Sait El Vaiz diyor ki, "Rüyada tanıdık birinin, bir ölüm haberi ardından ağladığını görmek; musibete, kedere ve halk tarafından suçlanmaya delaletdir."
Hayır, rüya değil. Düpedüz gerçek. Tayyip Bey, Ülke TV ekranlarında canlı canlı ağlıyor. "Başbakan olarak değil, vatandaş Tayyip olarak" ağlıyor. "Gece geç saatlere kadar çalışırdık, çocuklar gittiğimde uyuyor olurdu, göremezdim". Bir baba olarak irkiliyorum... Peki, Balbay ne yapsın bayım? Kaç gazeteciyi kızlarından, oğullarından ayırdınız? Ülke açık cezaevine döndü. Uyurken sokulup koklayamıyor bile kızını. Görüş günü aldığı o kokuyu günlerce tutmalı aklının bir köşesinde. Kimisi kitaplarını veriyor yavrusun eline kokusu sinsin diye, kimisi gömleğini saklıyor gitmesin yavrumun kokusu diye. Deniz 5 yaşına girdi bayım.
 
Ya o kokuyu bir daha hiç alamayacak olan bizim babalarımız?
  Merak ediyorum, alınyazılarını gaz fişekleriyle yazdığınız, öz evlatlarımızın babaları da mektup yazıyor mu size?
Lobna'da ağlamak istedi bayım, kaderine ağlamak istedi gencecik kız, Öyle de güzel. Ağlayamadı... Beyni şiştiği için gözleri tamamen dışarı fırlamıştır. 25 gün koma, iki beyin ameliyatı. Kafasının yarısını aldı doktorlar, sağ yanı felçli kaldı, hala konuşamıyor. Bebekleşti. Ablası büyütüyor şimdi O'nu. Oysa sadece oturuyordu bayım, ne tenceresi vardı ne tavası elinde. Ardından 'kahrolası' bir gaz fişeği aklını aldı başından, hayallerini çaldı. Hiç arayıp sordunuz mu? Lobna'nın ablası başına gelenleri yazsa, ona da ağlar mısınız 'vatandaş' olarak?
Bakın bayım, ağlayışınızın bir yüreğin haykırışı, bir vicdanın tecellisi, bir özeleştiri olduğuna inanmak istiyorum. Berkin'den bahsedeyim size. Daha ondört yaşında. Adamların, bir gaz fişeği sapladı kafasına çocuğun. Hala uyanamadı. Oksijen pompalıyorlar cigerlerine beynine ulaşsın diye iki aydır. Ödemleri iyileşiyor. Uyanacak! Gün gelecek, büyüyecek, O da size yazacak bayım! O da size yazacak!
Ali İsmail? Evinde zor tuttuklarınız, şaha kalkıp, kalbi zaten kırık bu çocuğu döverek öldürdüler. Sopalarla bayım. Kurşun gibi alıp gitmez canını adamın, böğrüne inen tekme. Acısı durur uyuyan bedende. Ağrır her yeri, söyleyemez. Henüz 19 yaşındaydı. Bir kızı sevmiş, söyleyememiş. Bir size haykırmıştı bayım. Bir size. Bende bu ülkenin evladıyım diye haykırmıştı. Zulüme direnmişti. Duysanız ağlar mıydınız? Ben o görüntüleri seyrettikçe ağlıyorum bayım, yumruğum sıkılı ağlıyorum.
Ethem desem? Hani şu yoksul babanın emekçi çocuğu. Hani, 'artan milli gelirden' başına düşe düşe bir kahpe kurşun düşen işçi genç. O da aynı Esma gibi yere yığıldı, gül dalı bacakları birbirine vurarak. Yere yığıldı "Yandım amam!" diye haykırarak. Arapça değil, Türkçe haykırdı. Acının dili olmaz bayım, polisin katili. Destan yazanlar dışarıda. Geziyor korumasıyla. Biliyorum, askerden, gazeteciden, talebeden yer kalmadı katillere damlarınızda.
 
Ağlayın bayım, ağlayın
   Hiç düşündünüz mü bayım, kör edilmiş gözler ağlar mı ? Emir verdiniz, destanın alasını yazdılar. Çocuklarımızın gözlerine nişan aldılar. Onbir genç derinlik duygusunu kaybetti, feri söndü. Siz bayım, onların sağlam gözlerinin içine bakarak aynen böyle, hüngür hüngür ağlayabilir misiniz?
Ağlayın bayım, ağlayın. Ama, kendi ülkenizin sırt çantalı, çapulcu çocuklarına ağlayın biraz da. Eğer samimiyseniz, 'yaradandan ötürü seviyorsanız insanı' yani, hıçkıra hıçkıra ağlamalısınız. Öyle kameralara, spot lambalara falan değil, milyonlara değil. Vatandaş Tayyip olarak, bir köşede, sessizce ağlayın...
Size inanmak için nasıl çırpınıyor bu baba yüreğim bir bilseniz bayım, bir bilseniz. Merakımdan soruyorum: Sırtı çantalı, altın gülüşlü kendi gençleriniz için emirleri ağlayarak mı verdiniz? Öyle olsa çarşaf ikramiyeler, yaldızlı madalyalar dağıtmazdınız herhalde.
Anlaşıldı. Siz Anadolu'nun 'nesebi gayr-i sahih' dediğiniz, o çantaları yürekleri kadar ağır çocuklarına ağlamayacaksanız. Peki, Hamada'ya, Mısır'ın Ali İsmail'ine ağlar mısınız? İki arkadaşıyla, diğer yüzde elliden kaçıp altı katlı bir binanın çatı katına sığınan ve o 'barışcıl' müslümanların beton zemine fırlatıp öldürdüğü gence? O da 17 yaşında, O da Mısırlı... Eli çivili sopalarla gösterici avına çıkan gençlik teşkilatınızın Mısır'daki akranları yaparsa ağlamazsınız. 'Kahraman' polis yaparsa ağlamazsınız. 
On binlerce şehit verdik bu topraklara son 30 yılda. Hangisi için böyle hüngür hüngür ağladınız mı, bayım? Vatan için ölenleri biz şehit bilirdik, vatanı için ölenler 'kelle' oldu, ondan mı?
Rahmetli dedem sağ olsaydı, dinleseydi sizi ajanslarda, bir tütün sarardı önce. Derdi ki "Evladım, gözlüğüm burada da, külahım nerede?"

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hasan Demir - 11 yıl önce
düşüncelerin yaziya döküldüğü bu misralardaki gerçekler, umarima toplumun tamami tarafindan biraz insani bakildiğinda her vatandaşin içini burkarak size katilir ve insan olmak işte böyle düşünmektir der ve gerisi teferuattir. teşekkürler duyarli yazarim.