EĞİTİMDE NEYİ İSTİYORUZ?

Gün geçmiyor ki eğitimle ilgili bir tartışma yaşanmasın! Son olarak da YÖK’ün bazı lise türlerine uyguladığı katsayılar üzerinde yaptığı değişiklik. Peki eğitim, tek basamaklı virgüllü sayılar ve bu sayıları arttırmak ya da bir yerlere eklemek demek midir? Yoksa kafamızın içinden geçen eğitimle ilgili beklentilerimizin konu başlıklarını silmek mi istiyorlar. Biri bizi oyalıyor mu? Biri bizimle hem oynuyor hem bizi oyalıyor.

EĞİTİMDE NEYİ İSTİYORUZ?
17 Ağustos 2009 Pazartesi 00:00

Peki kafamızın içinden silinmek istenen konu başlıkları ne?

Tabii ki birinci sırada "bilimsel" eğitim yer alıyor. İkinci sırada yer alan "parasız" eğitim aslında halkın gelir düzeyi ile ilintili olarak hep birinci sırada.( Ücretsiz ya da çok düşük ücretlerle öğrenci kabul eden tarikat-cemaat " dershanelerinin içeriğini sorgulamayan velilerin çizdiği tablo, buna en güzel örnektir.)

Böyle bir sıralamanın hiç olmaması, aslında bana sorarsanız en doğru şey. Yani "parasız-bilimsel" eğitim birbirinden ayrılmayan ve birbirini tamamlayandır. İşte kafamızda eğitimle ilgili olması gereken formül bu.

Türkiye’de eğitim ilkokuldan üniversiteye kadar paralıdır ve son yıllarda yaygınlaşan okul öncesi eğitim de bu zincirin halkalarının başına eklenmiştir. Eğitmen, öğretmen bu zincirde her zaman bir tahsilat memurudur. Çocuğu olan her ailede dile getirilen "çocuk okutmak kolay mı?" sitemi, bu ülkede eğitimin paralı mı parasız mı olduğu konusunda herkesi aydınlatacak ve tatmin edecek bir örnektir.

Türkiye’de eğitim bilimsel değildir. Okullarda felsefe derslerinin yerini belli bir dinsel inancın içeriğini anlatan din eğitimi almıştır. Avrupa yıllar önce kuduz aşısını (kutsal kitabını laboratuar kapısının önüne bırakarak) dini öğretilere bağlı kalmaksızın bulmuşken, biz de hâlâ " Darwin mi, yaratılış mı?" çekişmesinin sancıları yaşanmaktadır.

Sorgulamayan, düşünmeyen, hak iddia edemeyen, "sürü" bir toplum yaratmak için "dinsel" inançları bilimsel eğitim ilkeleriyle harmanlayarak olabildiğince kullanmaya özen gösteren sistemin, Doğu Karadeniz’de meydana gelen doğa felaketlerinde mağdur olan halka verdiği "takdiri –ilahi" yanıtı hiç de şaşırtıcı değildir.

Türkiye’de eğitim toplumsal değildir Eğitimim hiçbir aşamasında bireyin toplumsal gelişimi ve buna bağlı gelişecek ihtiyaçları göz önüne alınmaz.Eğitim politikalarının oluşturulmasında bireylerin dinsel ihtiyaçları dikkate alınırken, her nedense bireylerin toplumsal, ekonomik kaygıları dikkate alınarak bir politika üretilmez.

Bölgeler arası gelir dağılımındaki derin uçurum, eğitimde zaten hiç olmayan fırsat eşitliğini hayal olmaktan bile uzağa götürmüştür...Son ÖSS sonuçları da bunu net bir şekilde, bir kez daha ortaya koymaktadır.Kendi insanını önemsemeyen sistem "kardelenler" "baba beni okula gönder" şeklinde yaklaşımlarla ihmalkarlığını ve adaletsizlini maskelemeye çalışarak, eğitim gibi kutsal bir davayı şirketlerin sponsorluğuna terk etmektedir.

Okula gidemeyen kırsal ve geri bıraktırılmış bölgelerin kızlarının (ve erkeklerinin) eğitim sorunu, bir derneğin faaliyet konusu değil, feodalizm ve toprak ağalığının tasfiyesinin konusudur.

1945-50’li yıllarda "köy enstitüleri" çıkışıyla feodal yapının değiştirilmesi çabaları, o yıllarda "sözde" yapılmaya çalışılan "toprak reformu"nun meclisteki (çoğunluğu DP’li) toprak ağalarının engeline takılmasıyla doğmamış bir umut olarak kalmıştır.

Günümüzde eğitim sistemi, üretim ilişkilerine bağlı olarak kapitalist sistemin devamını sağlayacak bireyler yetiştirmek için vardır ve plansızdır.( Ülkenin kaç doktora, kaç fizik öğretmenine, kaç veterinere, kaç mühendise ihtiyacı var ve bunlar kaç yurttaşa hizmet sunacak diye kimse hesap plan yapmaz, yapma gereği de duymaz. İlgili okullardan mezun olanlar istihdam edilemezlerse kendi bireysel çabaları ile sistem içinde ehliyetini (lisansını) pazarlayarak kapitalist ilişkilerin bir parçasını oluştururlar.)

Alt yapısı (ekonomik yapı) kapitalist bir ülkede eğitiminde de kâr elde etmeye dayalı olması çok normaldir.

Özel okullar (kolejler, dershaneler, üniversiteler) kapitalist yapı içinde varlığını sürdüren bireyin eğitiminden-öğretiminden hayata hazırlanmasından çok, velinin cebindeki parayı nasıl alabileceğinin hesabını yapan kurumladır. Eğitim süreci bireyler için bir yarıştan ibarettir. Gelir düzeyi düşük veliler ise bu yarışa hiçbir zaman katılamaz. Öğrenci bu süreçte ruhsal, bedensel ve toplumsal gelişimini sığ bir yarış ve diğerleriyle rekabet şeklinde yaşar. Yaşadığı toplumu ve dünyayı sorgulamaktan uzak, basit bir düşünce ortaya atmaya cesaret edemeyecek kadar donanımsız yetişir Bir insan yetiştirmek, küçücük kutucukları doğru şekilde doldurabilmekle eşdeğerdir.

Türkiye’de eğitim sistemi işbaşına gelmiş iktidarların yap-boz tahtasına dönmüştür. İktidarlar eğitimi daha çok koltukta kalmanın bir aracı olarak görmektedirler. Halkın eğitimi, hiçbir zaman omların birincil sorunu ve konusu olmamıştır.

Yazımın başında da belirttiğim YÖK’ün sebep olduğu katsayı tartışmaları eğitimin içinde bulunduğu çıkmazlardan kurtulması için yapılan bir tartışma değildir. Dikkat dağıtmaya yönelik bir aldatmacadan ibarettir.Tıpkı üniversitelerdeki kılık-kıyafet tartışması gibi! Bu tartışmalardan; parasız-bilimsel-toplumcu eğitim hakkından yoksun bırakılan halk çocuklarının lehine bir sonuç çıkmayacağı apaçık ortadadır.

Tarihin tekerleğini döndürenler, yine kendi tartışma alanlarını kendileri yaratanlardır.

Yoksul ve emekçi halkın eğitimden beklentileri, yine kendi bilinçlerinde yaratacakları pratiklerle yaşam alanı bulacaktır."Bilimsel- parasız-toplum için eğitim" istemek bir haktır. Gökten mucizeyle gelmeyeceğini herkes bilmelidir.

ALÜVYONLU DÜŞLER

Kolay değil biliyorum>
Bir yaz akşamı ellerini bırakıp>
"Hoşça kal" der gibi>
Bir ekini biçer gibi>
Bir demiri döver gibi>
Kızılırmak gibi gülüm, Kızılırmak gibi>
Bir dağdan doğar gibi>
Bir şehirden geçer gibi>
Bir denize düşer gibi>
Düşer gibi ki; gülüm>
Düştüğün yer, >
bu cennet vatanın >
En verimli toprakları. >
*HG-46/2009 sadece ve ilk kez Çerkezköy Gazetesi’nde.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.